
March 9, 2025
İmralı ada cezaevinde 26 yıldır tecritte tutulan PKK kurucu önderi Abdullah Öcalan’ın imzasıyla 27 Şubat 2025’te kamuoyuyla paylaşılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, PKK ile Türkiye devleti arasında yaklaşık 50 yıldır süren çatışmalı durumun bitmesi için bir imkân yarattı.
On binlerce kişinin yaşamına ve özgürlüğüne, milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açan bu çatışmalı süreç, siyasi, ekonomik, ekolojik ve toplumsal açıdan da büyük bir yıkıma yol açtı. Avrupa Barış ve Özgürlük Forumu (EFFP) kurucuları olarak bizler de dahil olmak üzere, on binlerce insan bu çatışmaların sonucu olarak anayurdunu terk etmek zorunda kaldı.
PKK, Öcalan’ın çağrısına uyacaklarını belirterek tek taraflı ateşkes ilan etti.
26 yıldır ağır tecrit koşullarında tutsak olan bir siyasi liderin her şeye rağmen bir kez daha uzattığı barış eli karşılıksız bırakılmamalı, Recep Tayip Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı oyalama taktiklerine başvurmadan, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Böylece, sadece ülkedeki değil, bütün dünyadaki antidemokratik sicilini düzeltmeye başlayabilir.
Bu çağrıyı realize edecek esas güç, Anadolu ve Mezopotamya’nın emekçileri, işsizleri, yoksul köylüler, kadınlar, LGBTİ+lar, doğa savunucuları, inançlarını özgürce yaşayamayanlar, eşit vatandaşlık hakları isteyenler, geleceklerinden kaygı duyan gençler, yok sayılan kadim halklar, kısaca barışa ve demokratik bir topluma ihtiyacı olan bütün toplumsal kesimlerdir.
Bu tarihsel moment, devlet yetkililerinin insafına bırakılmayacak kadar hayatidir. Başta muhalefet, hep birlikte hareket etmeli, iktidarı barış ve demokratikleşme yönünde adım atmaya zorlamalıyız.
Öncelikle PKK’nin almış olduğu tek taraflı ateşkese Türk devletinin de uyması, can kayıplarının son bulması için elzemdir.
Müzakerelerin olumlu sonuç verebilmesi için ise baş müzakereci konumundaki Öcalan için Umut Hakkı’nın yürürlüğe sokularak fiziki özgürlüğünün sağlanması, müzakerelerin şeffaf olarak sürdürülmesi, konuyla ilgili hukuki zeminin oluşturulması ve TBMM’nin başat müzakere mecralarından biri haline getirilmesi olmazsa olmaz koşullardır.
Siyasi iktidarın hasta ve yaşlı tutsaklardan başlayarak siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak düzenlemeyi geciktirmeden yapması, kayyımları görevden alması ve seçilmiş belediye başkanlarını görevine iade etmesi, Kürtlere ve muhaliflere yönelik askeri ve siyasi baskılara son vermesi, demokratik adımlar atması güven artırıcı önlemler olarak değerli olacaktır.
Uzunca zamandır Türkiye sınırlarını aşarak küresel bir gündem haline gelen Kürt halkının özgürlük mücadelesi, şimdi her zamankinden daha fazla enternasyonal bir desteğe ve dayanışmaya ihtiyaç duyuyor. Abdullah Öcalan’ın büyük bir sorumlulukla destek verdiği yeni sürecin olumlu bir sonuca ulaşması için, uluslararası güçler de sürece dahil olarak Erdoğan iktidarını üzerlerine düşeni yapması için cesaretlendirmeli, hatta zorlamalılar.
Türkiye’de barışın ve demokratik çözümün önünün açılması, bir barut fıçısına dönen Ortadoğu ve genel olarak dünyaya da olumlu bir katkı yapabilir, halihazırdaki çatışmalı alanlar için önemli bir örnek oluşturabilir.
Silahların değil müzakerenin, kutuplaşmanın değil eşit, özgür bir arada yaşamın, devletlerarası rekabetin değil, halklar arası dayanışmanın güçlenmesi tüm dünya halklarına iyi gelecek.
Mevcut durum bir yandan beklenti ve umut yaratırken, siyasi iktidarın sicili ve bugünkü konumu kaygı yaratıyor.
Bu nedenle, barış ve demokrasi talebinde ısrarlı olunmalı, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için de hayatın her alanında güçlü bir mücadele yürütülmelidir.
Avrupa Barış ve Özgürlükler Forumu (EFFP) olarak bu sürecinin tüm halkların ve inançların kimliklerini, dillerini ve kültürlerini özgürce yaşayabilecekleri, eşitliğin, adaletin ve demokrasinin yeşereceği bir ortamın gelişebilmesi için tüm tarafları sorumlu, sağduyulu ve öngörülü davranmaya çağırıyor, geçmişteki hataların ve acıların tekrarlanmamasını diliyoruz.