November 13, 2024
Türkiye, resmi kuruluş tarihi 1923 yılından beri farklı biçim ve yoğunlukta seyreden bir “ulusal etnik soruna” sahip: Kürt Sorunu. 1. Dünya savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğunun dağılması ve yeni ulus devletlerin kurulmasıyla (Nation State Building) birlikte Kürtler, bu dört farklı ülkede (Türkiye, Iran, Irak ve Suriye’de) etnik ve dilsel bir azınlık konuma düştü. Zaman içerisinde, Kürtler farklı hak ve statüler kazanabildi ve bununla sorunun tanım, içerik ve kapsamı da dinamik bir biçimde değişti. Irak’ta 2. Körfez savaşı sonrası, yeni bir anayasa ile iki uluslu bir devlet modeli ortaya çıktı ve Kürtler bu sayede federal bir yönetime kavuştu. Suriye’de “kimliksiz” bir halk olarak herhangi bir vatandaşlık hakkını kullanamadan yaşayan Kürtler, 2011 Suriye iç savaşı sonrası defacto bir özerk bölge (Rojava) oluşturup kendilerini yönetmeye başladı. Zaman içerisinde Iran ve Türkiye hükümetleri, bazı adımlar atmak zorunda kalsa da bu ülkelerde Kürtler, “kollektif haklarını” kullanamama, “eşit yurttaşlık” haklarından mahrum bırakılma, ayrımcılık ve baskılara maruz kalma gibi sorunları yaşamaya devam ediyor. Sorunun tüm veçheleriyle varlığını sürdürdüğü Türkiye’de farklı yoğunluklarda silahlı çatışmalar yaşanmaya devam ediyor.
Türkiye Devleti ve PKK arasında 40 yıldır devam eden savaşta Kürt sorunun çözümü ve çatışmaların diyalog ve müzakere ile dönüştürülmesine yönelik çabalar, ilk olarak 1993 yılında tek taraflı ateşkeslerle başladı. Fakat Türkiye Devleti ve PKK arasındaki resmi müzakere ve diyalog çabaları göreli yeni sayılır. Birinci resmi müzakere süreci olarak bilinen “Oslo-Görüşmeleri”, 2009-2011 yılında Norveç’in başkenti Oslo’da ve İngiltere ve Norveç’in arabuluculuğu ile gerçekleşti. Bu görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunu yaklaşık 2 yıl süren yeni bir çatışmalı dönem izledi. İkinci resmi müzakere süreci olarak bilinen “İmralı Süreci” 2013-2015 yılları arasında yapıldı. Bu müzakereler de başarısızlıkla sonuçlandı ve bunu 2015’ten günümüze devam eden çok daha kanlı bir savaş ve şiddet dönemi izledi.
1 Ekim 2024’te, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle el sıkışması ile başlayan ve ardından “dünyada barış istiyorsak, iç barışı da sağlamalıyız” açıklamaları ve son olarak 22 Ekim’de MHP Meclis grubunda “Öcalan’ın Mecliste konuşabileceği ve Umut Hakkı yasasından faydalanabileceği” şeklindeki tarihe geçen açıklamaları, kamuoyunda adı henüz konulmamış olsa da yeni bir “çözüm süreci” ya da en azından bir “diyalog sürecinin” olduğu tartışmalarını ortaya çıkardı. Taraflar resmi olarak bir “çözüm süreci” olduğunu henüz söylemedi.
Aradan geçen 1,5 aylık zaman içinde çatışma çözüm ve barış bağlamında ele alınabilecek pek çok konu ve soru ortaya çıktı. En önemli sorulardan bir tanesi pek çok kırılganlıklar, belirsizlikler ve soru işaretleri olmasına rağmen bu yeni sürecin başarı şansı gerçekten var mı? Diğer deyişle Kürt meselesinin demokratik ve eşit haklar temelinde çözümü ve beraberinde “silahların sustuğu” bir dönüşüm ortaya çıkacak mı?
Bu sorunun cevabını verebilmek ve altını doldurabilmek için henüz daha yolun çok başındayız. Fakat bununla birlikte dikkat çekmek gereken bazı ipuçları var.
Çatışma çözümü literatüründe, müzakerelerin başarı ve başarısızlığını etkileyen kimi faktörlerden söz edilir. Örneğin tarafların dünya görüşü, ilgi ve çıkarları, temsil ettikleri siyasi grupların gücü, ulusal ve uluslararası gelişmeler, kaynakların durumu gibi faktörler sonuç üzerinde etkili olabilmektedir (Kingsbury/Iron 2022; Schneckener 2015; King 1997; Zartman 1985). Fakat çatışan tarafların hangi motivasyonla bir müzakere ve diyaloga ihtiyaç duyduğu, sürecin neden ve nasıl başladığı ve başka alternatiflerinin olup olmadığı sorusu da aynı derecede belirleyici bir faktördür. Şöyle ki, asıl sorunu çözme motivasyonuyla başlamayan, silahlı çatışmaları doğuran nedenleri “kabul etmeyen” müzakere ve diyalog süreçleri, maalesef ki büyük oranda başarısızlıkla sonuçlanabilmektedir.
Çatışma çözüm ve barış araştırmaları literatüründe, müzakere ve diyalog süreçlerine dair değinilen bir diğer olgu ise, bu süreçlerin çatışan tarafların güncel güç durumundan bağımsız olarak ortaya çıkabilmesidir. Bu süreçler, öncelikli olarak çatışmanın tarafı egemen devletlerin girişimi ve geliştirdiği adımlarla ortaya çıkmaktadır. Yani çatışmanın tarafı egemen devletler, ne zaman bir silahlı grupla müzakere ve diyalog başlatacağına çoğu zaman tek taraflı kendisi karar vermekte ve diyalog ve müzakere masasını kurmaktadır. Bu nedenle bir çözüm sürecinde müzakereyi başlatan egemen devletin ve siyasi iktidarın hangi motivasyonla o süreci başlattığı; ve bundan hangi somut çıktılar beklediği o sürecin başarı ve başarısızlığında doğrudan etkilidir.
Çatışmanın diğer tarafı silahlı gruplar, çoğunlukla diyaloga, müzakere masasına her zaman hazırdır ve apriori barış ve çözüm masalarına karşı değildir. Barışa, silahsız ve şiddetsiz bir çözüme daha yatkındır ve her zaman daha hazırlıklıdır. Bunun neden(leri) arasında ise, şiddetin, savaşın asimetrik özelliği; silahlı şiddetin istenilen sonucu doğurmaması ve de kaynakları mobilize etmenin, yönetebilmenin zorluğu ve güçlüğü sayılabilir.
Son bir aydır kamuoyunda yapılan açıklama ve tartışmalara baktığımızda, yeni süreci başlatan siyasi aktörlerin, asıl sorunu çözme motivasyonu ile, yani Kürt meselesini çözme motivasyonu ile bir çözüm ve diyalog süreci başlattığına dair işaretler az. Geçmişteki diğer müzakere süreçlerinde olduğu gibi, bu yeni süreçte de benzer bir tablo ile karşı karşıyayız. Hükümetin, devletin, Kürt meselesini çözmek için Kürt tarafına ne sunduğunu henüz bilmiyoruz; kapsamlı bir barış ve çözüm konsepti olup olmadığını bilmiyoruz; silahlı şiddeti doğuran nedenleri ortadan kaldıracak bir öngörüsü olup olmadığını bilmiyoruz. Şu anda bildiğimiz tek şey var, o da Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim açıklamasında söyledikleri: “Öcalan meclise gelsin, DEM Parti grubunda konuşsun ve örgütü lağvettiğini haykırsın.”
CHP lideri Özgür Özel’in 13 Kasım’da kamuoyuna yansıyan ifadeleri, başta Devlet Bahçeli olmak üzere, siyasi iktidara “yönteminizi değiştirin”, uluslararası çatışma çözüm deneyimleri ışığında Kürt meselesinin çözümüne dönük yeni bir yöntem ile hareket edin uyarısında bulunuyor. Oldukça yerinde ve anlamlı bir uyarı.
Referanslar
Bahçeli, Devlet. TBMM Parti Grup Konuşması, 22 Ekim 2024
King, Charles. Ending Civil Wars. Adelphi Paper 308, Routledge (1997)
Kingsbury, Damian & Iron, Richard (eds.). How Wars End – Theory and Practice. Routledge (2023)
Özgür, Özel. Devlet Bey Kendince Bir Ütopya Peşinde. Ne Örgütü Ne de ittifak Ortağı arkasında. Artıgerçek.Com, 13.11.2024
Schnecker, Ulrich. Auswege aus dem Bürgerkrieg. Suhrkamp (2015)
Zartman, Willam I. Ripe for Resolution – Conflict and Intervention in Africa. Oxford University Press (1989)
Akademisyen
Avrupa Barış ve Özgürlük Forumu (EFFP) Koordinasyon üyesi
* Blog sayfamızda yayımlanan fikir ve görüşler yazarların kendi görüşleri olup EFFP’nin (Avrupa Barış ve Özgürlük Forumu) görüşlerini temsil etmez.